Tren yolculuğu istiyorum. Böyle sabaha karşı, sütlü kahveli. Kış olsun. Soğuk iyidir, sis yapar, pencereden dışarısı güzel görünür, kahvenin dumanı netleşir. Trenin nereye gittiği dert değil, sadece gitsin işte. Güneş doğana kadar uyku, doğmasına yakın kahve kokusuna uyanma. Uyanınca ilk önce Sleep Trough The Static arkasından da First Day of My Life çalsın mesela. Bi de sessiz olur ya o saatte, çocuk ağlamaz, yaşlı amca boğaz temizlemez falan. Tamam işte tam da anlaşıldığı gibi bir şey istiyorum ben.
Bir de yanmış naylon gibi çadır kokusu olsun istiyorum. Yaz olsun -ki çadır yanmış naylon gibi koksun. Sabaha karşı yatılsın, iki saat sonra uyanılsın. Sıcaktan, sinekten uyunmasın. Örümcekler ısırsın. Uyandıktan sonra kıyafetlerle hortum altına girilsin. Cır cır böcekleri kafa şişirsin. Yorgunluktan denize gidilmesin. Gündüz Beirut çalsın, akşam olunca sayısız bira içilsin, reggie dinlensin. Keyiften dört köşe olunsun. Bir de böyle bir şey var istediğim.
Bunun ilkbaharını, sonbaharını falan karıştırmıyorum, laf uzar, can sıkar diye.
Bütün bunlar seninle olsun istiyorum bir de. Hatta sadece seninle olsun istiyorum. Hep gidelim istiyorum. Hiç dönmeyelim.
dipnot: Moleskine, senin, benim ve bizim oğlanın pabucunu dama attı tamam ama Moleskin'inkini kim nereye attı? Hadibakalım.